azadzanavli @ hotmail.com

Ahıska’da Kurban Programımız 25 Kasım 2009 İstanbul Kavacık’tan hareketle başladı. Türkiye’nin dört bir tarafında eğitim görmekte olan 32 Ahıskalı öğrenci önce İstanbul’da bir araya geldik, buradan da ata yurdumuz olan Ahıska’ya doğru hareket ettik. Tabii ki kolay değildi 65 sene sonra ata yurda gitmek ve orada Kurban ibadetini gerçekleştirmek. Çünkü biz gideceğimiz yeri hiç görmemiştik, oraları nine ve dedelerimizin anlattıklarından sevmiş ve hayallerimizde bir Ahıska şeması oluşturmuştuk. Her kesin heyecanı gözlerinden belli idi, adeta herkes şunu düşünüyordu “acaba hayallerimizdeki Ahıska ile göreceğimiz Ahıska ne kadar örtüşecekti”.

Yaklaşık 24 saat yolculuktan sonra 26 Kasım öğlene doğru Ardahan’ın Posof ilçesine vardık. Ahıska’ya yaklaştıkça heyecanımız da gittikçe artıyordu. Posof Kaymakamı Muammer Köken (kendisine teşekkür ediyoruz) ile birlikte Öğretmenler Evi’nde öğle yemeğini yedikten sonra “Türkgözü Sınır Kapısı”na doğru hareket ettik.

Sınıra vardığımızda hiç beklenmedik bir muameleyle karşılaştık. Gürcistan gümrük yetkililerine ısrarla öğrenci olduğumuzu ve de sadece Ahıska’yı ziyarete geldiğimizi söylememize rağmen, dört saat sınırında bekletildik. Çantalarımızın kontrolden geçmesi normaldi, ama üzerimizi de kontrol etmeleri hâliyle bizleri üzdü tabii ki. Hani derler ya: “beterin beteri var”, dört saat bekletilmemize rağmen oraları ziyaret imkânı sağladıkları için, yinede gümrük yetkililerine teşekkür ediyoruz.

Sınırda dikkatimi çeken şey oradaki polislerin Ahıska’da yaşayan tüm Ahıslalıların ismini bilmesi oldu. Bu düşünceye kapılmamın nedeni ise gümrük yetkililerinin isim-isim belirterek kimleri ziyarete gittiğimizi sormalarıydı. Sınırda beklerken otel rezervasyonlarının iptal olduğunu duyunca bir an her şey bitti zannetmiştik ki meğer her şey daha yeni başlıyormuş. Hani derler ya; “Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır olabilir” (ayrıca bkz: Bakara:216).

Arefe günü Ahıska’ya vardık, hava iyice kararmıştı. Terminale vardığımızda Ahıskalılar orada bizi bekliyorlardı. Otel iptal olduğundan Ahıskalı ailelerde kalacaktık. Servislere binerek Ahıskalı ailelere doğru hareket ettik. Sayımız fazla olduğundan iki gruba ayrıldık, bir kısmımız Ahıska’nın Tavarni köyüne, bir kısmımız ise Abastuban köyüne gittik. Abastuban’ın gerçekten güzel ve turistik bir mekân olduğunu gördüm. İlk durağımız, Ababstubanlı Osman Dedegil oldu.

Seksen bir yaşlı Osman Dede, bizleri birden karşısında görünce tabii ki gözyaşlarını tutamadı. Her birimizle teker-teker kucaklaşarak görüştü. Osman Dede 1929 doğumlu, sürgün esnasında ise 15 yaşlarındaymış. O akşam Dedemiz anlattı biz ise dinledik. Arkadaşlardan bazıları ise dedemizin anlattıklarını kameraya kaydediyorlardı. Sürgünü dün gibi hatırlıyordu Osman Dede, Ahıska’nın her yerini ise ovucunun içi gibi bildiğini söyledi. Osman dede’yle gece geç saatlere kadar hasbi hâl ettikten sonra uyumak için yataklara çekildik. Ben ve dört arkadaşım Receb ağabeylerde kaldık. Recep ağabey’de Azerbaycan’ın Saatlı ili Sımada köyünden iki sene önce gelerek Abastuban’a yerleşmişti.

Sabah erkenden kalktık abdestimizi aldık ve bayram namazını kılmak için yola koyulduk. Bayram namazını oradaki ailelerle birlikte bir araya gelerek Milez ağabeylerin evinde kıldık. Tabii ki Bayram namazını kılarken duygulanmamak elde değildi. Hatta imam duasını verirken arkadaşlardan gözyaşlarına hâkim olamayanlar bile oldu. Çünkü ninelerimiz ve dedelerimiz ana yurtlarını bir an dahi olsun unutmamışlar, hatta her zaman hatırlamak için biricik evlatlarına dahi “Vatan” ismini koymuşlar ve her bayramda “Ya Rabbi! Önümüzdeki bayram namazını vatanda kılmamızı bizlere nasip et” diye dua etmişlerdi. Bizler ise ata yurdumuzdaydık ve bayram namazını eda ediyorduk. Bunun verdiği sevinç ve heyecanla gözyaşlarını tutamayan arkadaşların olması gayet tabiiydi.

Namazı kıldıktan sonra bayramlaştık ve yemeklerimizi yemek için sofraya oturduk. Sofrada tabiri caiz ise bir kuş sütü eksikti, Ahıskalılar her zaman ki cömertliklerini yine sergilemişlerdi. Diğer Ahıskalı ailelerle de bayramlaştıktan sonra servislere binerek dini vecibemizi yerine getirmek üzere Abastuban’dan Ahıska’nın Tavarni köyüne doğru hareket ettik. Bayramın birinci günü normalde kurbanlarımızı kesip köylere dağıtacaktık, ama vakit darlığından yetiştiremedik. Kasaplar büyükbaş hayvanları keserken öğrenciler ise küçükbaş hayvanları keserek onlara yardımcı olmaya çalışıyorlar, bazı talebeler ise kesilen etleri poşetlere taksim ediyorlardı. O gün akşama kadar kurban kesim işleriyle meşgul olduk. Artık köylere dağıtım işleri bayramın ikinci gününe kalmıştı. Yani işimiz hem ziyaret olacak hem de kurbanlık etleri oradaki ailelere dağıtarak onların gönüllerini almaya çalışacaktık. 

Bayramın birinci günü aynı zamanda cuma olduğu için cuma namazını, daha önce özel mülk iken, Türkiyeli gönül insanları tarafından satın alınmış ve “Yatılı Kur’an Kursu” faaliyeti veren binada kılmak zorunda kaldık. Çünkü Ahıska’da bulunan tarihi Ahmediye Camii uzun yıllardır müze olarak kullanılmaktaydı. Cuma namazını kıldığımız iki katlı binanın üst katı yurt, alt katı ise mescit olarak kullanılıyordu. Mescit tıklım tıklımdı, cuma öncesi Bolacurlu Abdullah Dede 20 dakikalık vaaz ve nasihatte bulundu. Namazı ise Posof Müftüsü Şükür KÜÇÜK Bey kıldırdı. Böylelikle bayramın birinci gününü nihayete erdirmiş olduk.

Bayramın ikinci günü akşamdan anlaştığımız gibi sabah saat sekizde, Ahıska’da bir araya geldik. Buradan köylere dağılacak ve herkes kendi köyüne giderek oradaki muhtaç insanlara kurban etini dağıtacaktı. Ben ve arkadaşlarım servise binerek Namniyavur, Adıgün, Zanav ve Çeçla köylerine gitmek üzere yola koyulduk. Herkesin heyecanı gözlerinden okunuyordu. Altmış beş sene önce sürgün edilmek üzere, askeri arabalarla tren istasyonuna doğru gelen dedelerimizin yolunu, bizler aksi istikamette ilerliyorduk. Çok heyecanlıydık… Çünkü ilerledikçe ninelerimizin çocukken bizleri uyutmak için masal yerine anlattıkları ve her zaman hayallerimizde canlandırdığımız köylerimizi ziyaret edecektik. Ziyaret etmekle de kalmayıp oradaki muhtaç insanlara kurbanlarımızı vererek onların sevinçlerine ortak olacaktık. Yol boyu sadece köylerle sınırlı kalmayıp karşılaştığımız herkese kurban etinden veriyor ve hatta yolda kalmış insanları da servisimize alarak gidecekleri yere kadar yardımcı olmaya çalışıyorduk.

Namniyavur köyü merkeze çok uzak olduğu için ziyaretimize ilk önce oradan başladık, daha sonra ise diğer köylere sırasıyla giderek hem kurbanlarımızı dağıttık hem de tarihî yerleri ziyaret ettik.  Hâlihazırda oralarda iskân etmekte olan halk bizleri gerçekten çok güzel ve hoş karşıladılar. Köyler dağların yamaçlarında, havası temiz, suyu ise içtikçe içiriyordu. Tabir yerinde ise oralar anlatılmaz yaşanır desem belki de fazla mübalağa yapmış olmam. Sadece bizleri fazlasıyla üzense dedelerimizin mirası olan kutsal mekânların son derece bakımsız ve harabe şeklinde olması idi. Hele hele hicri 1303 (miladi tarihe göre 1881’lere tekabül ediyor) senesinde inşa edilmiş olan Adıgün camisinin bakımsız halde olması ise kelimelerin bittiği yer idi. Camiin içerisi içler acısı idi. İnşa tarihi giriş kapısının üst kısmında Arapça rakamla yazılmıştı. Adıgün’lü Mürşüt Dede camiin önünde evliya kabirlerinin de olduğunu söyledi. Camiin çatısı yıkılmış vaziyette, sütunları ise zorla ayakta duruyordu. Tarihi camimizi o vaziyette görüp de hüzünlenmemek elde değildi tabii ki. Temennimiz camimizin eski fonksiyonuna yeniden kavuşmasıdır.

Son olarak Zanav köyünü de ziyaret ederek Türkiye’ye dönmek üzere sınıra doğru yol aldık. Yol boyunca arkadaşlar son kez her tarafa hüzünlü gözlerle bakarak, kendi aralarında böyle geziler her sene düzenlense yine de katılacaklarını konuşuyorlardı. Temennimiz bu gibi güzel faaliyetlerin ilk ve son olmamasıdır.

Bayramın ikinci günü ikindiye doğru Posof’taydık. Posof Müftüsü Şükür KÜÇÜK Beyin ziyafetine katıldıktan sonra oradan da İstanbul’a doğru hareket ettik. Böylece Ahıska’da Kurban Programımız hiç unutamayacağımız güzel hatıralarla nihayete ermiş oldu.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki oranın insanları bizleri beklediğimizin de ötesinde hoş ve güzel karşıladılar. Orada yaşayan Ahıska’lı ailelerin diğer azınlıklarla iç içe yaşadıklarını gözlemlememiz, bize ayrı bir sevinç vesilesi oldu.

Ahıska’da Kurban Programı’nın düzenlenmesinde emeği geçen herkese ve bize bu imkânları sağlayan gönül insanlarına teşekkürü bir borç biliriz.