“Didgori’nin Gölgesinde” —
12 Ağustos’un Zamanlaması Bir Tesadüf mü, Mesaj mı?
Ahmed Aslanov
Ankara’da 12 Ağustos 2025’te yapılan Erdoğan–Kavelashvili görüşmesi, ajanda notlarının ötesinde bir ayrıntıyı merkezine aldı. Bu tarih, Gürcistan’ın siyasi hafızasında “Didgori Zaferi”nin yıldönümü olarak yer ediyor; yani 12 Ağustos 1121’de Kral IV. David’in (David Agmaşenebeli) ordusunun Büyük Selçukluya karşı Didgori’de kazandığı dönüştürücü zaferin günü. Görüşmenin Didgoroba’ya denk gelmesi, “diplomaside tesadüf” ile “simgesel mesaj” arasındaki ince çizgiyi yeniden tartışmaya açtı. Türkiye açısından bakıldığında ise bu çakışma, geçmişin gölgeleriyle değil, komşuluk hukukunu güçlendiren geleceğe dönük bir dil ve jestle okunmalı.
Didgori Zaferi (1121), Gürcistan ulusal hafızasında bir “bağımsızlık ve diriliş” sembolü olarak kutlanmaya devam ediyor. Her 12 Ağustos’ta gerçekleşen Didgoroba, yalnızca tarihi bir anma değil, aynı zamanda Gürcü kimliğinin direncini ve kolektif hafızasını pekiştiren bir toplumsal ritüel. Bu yıl ise, Didgoroba gününde Tiflis değil Ankara merkezdeydi: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Gürcistan Cumhurbaşkanı Mikheil Kavelashvili’nin buluşması, zaferin yıldönümüyle çakışarak gündemi belirledi.
Gürcü muhalif basın ve milliyetçi çevreler, Ankara’daki zirvenin Didgoroba’ya denk gelmesini “tarihi revizyon” veya “sembolik gölge” şeklinde yorumladı. Sosyal medyada özellikle “Didgori ruhu” ile “Türk dünyası vizyonu”nu karşı karşıya getiren söylemler öne çıktı. Uluslararası basında da benzer eleştiriler görüldü: EADaily, görüşmeyi “Türkiye’nin Gürcistan’ı Türk dünyasının projelerine eklemlemesi” olarak nitelendirdi ve tarihin bilinçli bir şekilde seçildiğini iddia etti (EADaily, 18.08.2025). Oysa Ankara’dan bakıldığında Didgori’nin gölgesi, rekabetten çok barışa ve komşuluğa çağrı işlevi görüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın basın toplantısındaki söyleminde öne çıkan “omuz omuza” vurgusu, sembolün sert yorumlarını yumuşatan bir diplomatik jest oldu. Türkiye, Ahıska Türkleri meselesini “tarihi adalet”in tesisi, Gürcistan’la ilişkileri ise “geleceğe yönelik ortaklık” olarak çerçeveledi. Resmî duyurular ve basın açıklamaları, tarihî sembolleri gerilimi artıran değil, ortak hafızayı onaran araçlar olarak sundu (İletişim Başkanlığı açıklaması, Xinhua – “shoulder to shoulder” vurgusu, Rustavi 2 haberi).
Bugün Didgori, yalnızca Gürcü ulusal hafızasının değil, aynı zamanda Kafkasya’da “geçmişle barışarak gelecek inşa etmenin” sembolü olabilir. Zafer, 12. yüzyılda Gürcü devletini güçlendirmişti; 21. yüzyılda ise aynı tarih, Türkiye ve Gürcistan’ın ortak geleceğini güçlendiren bir diplomatik zemin işlevi görebilir. Ankara’daki zirve, bu açıdan, tarihsel sembollerin rekabet yerine uzlaşma ve dayanışma diliyle yeniden yorumlanabileceğini gösterdi. “Didgori’nin Gölgesinde” gerçekleşen Ankara zirvesi, tarihle bugünün diplomatik hatlarını kesiştirdi. Eleştiriler, şüpheler ve sembolik okumalar elbette var. Ancak Türkiye açısından bu tarih, “geçmişin gölgesini” değil, geleceğin ortak aydınlığını temsil ediyor. Ankara’nın verdiği mesaj net: Didgori, rekabetin değil, kardeşliğin ve stratejik ortaklığın sembolü olabilir.
Bu sembolik çerçevenin içinde, zirvenin en hassas başlıklarından biri de öne çıktı: 1944 yılında Sovyet yönetimi tarafından Orta Asya’ya sürgün edilen Ahıska Türklerinin vatanlarına dönüşü meselesi. Didgori’nin tarihsel anlamı nasıl ki Gürcü halkı için bağımsızlık ve yeniden dirilişi simgeliyorsa, Ahıska Türklerinin dönüşü de sürgünle koparılan bir halkın köklerine kavuşmasını, yani yeni bir dirilişin kapısını aralıyor. Bu bağlamda, Didgori’nin hatırlattığı “ulusal onur” ile Ahıska Türklerinin dönüşünün simgelediği “tarihi adalet” aslında birbirine zıt değil; tam tersine aynı eksende buluşan iki hatıradır. Ankara, bu meseleyi yalnızca diplomatik bir gündem değil, “tarihi bir borcun ödenmesi” olarak görüyor. Erdoğan’ın 12 Ağustos’taki görüşmeden sonra yaptığı açıklamada Ahıska Türklerine özel vurgu yapması da bunun en açık göstergesiydi (TRT Haber, 12.08.2025).
Tabiki bu konuyu da Gürcistan’daki bazı muhalif çevreler, Ahıska Türklerinin dönüşünü “demografik dengeyi bozacak bir hamle” olarak değerlendirdi. Örneğin,EADaily, Ahıska meselesini “Türkiye’nin Güney Kafkasya’da nüfus mühendisliği” girişimi olarak nitelendirdi (EADaily, 13.08.2025). Benzer şekilde “Yužnaya Osetiya”, 18.08.2025 gazetesi, Ankara–Tiflis yakınlaşmasını “yeni Osmanlı gölgesi” olarak niteledi. Oysa bu eleştirilerin gözden kaçırdığı gerçek şudur: Ahıska Türklerinin sürgünle koparıldıkları topraklara dönmek istemeleri, dışarıdan dayatılan bir “proje” değil, insanî ve tarihi bir haktır. Avrupa Konseyi’nin 1999 yılında Gürcistan’a yüklediği “Ahıska Türklerinin dönüşüne imkan sağlama” yükümlülüğü hâlâ yürürlüktedir. Bu açıdan bakıldığında, dönüş süreci sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda uluslararası toplumun da yakından izlediği bir konudur.
Unutlmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti Ahıska Türklerinin dönüşünü Gürcistan’ın bağımsızlığına gölge düşüren değil, tam tersine onu pekiştiren bir süreç olarak sunuyor. Çünkü sürgün edilmiş bir halkın onurlu dönüşü, Gürcistan’ın hukuk devleti kimliğini ve demokratik standartlarını daha görünür kılacaktır. Ahıska Türkleri meselesi, Didgori’nin tarihî hatırlatmasıyla birleştiğinde, iki farklı anlatıyı karşı karşıya getiriyor: Bir yanda, bu dönüşü tehdit olarak gören milliyetçi ve dış kaynaklı eleştiriler. Diğer yanda, bu süreci insanlık onurunun iadesi ve ortak geleceğe yatırım olarak gören vizyon.
Gerçekten de Didgori’nin gölgesi, yalnızca savaşın hatırlanışıyla sınırlı kalmamalı. Bu gölge, artık barışa, dönüşe ve kardeşliğe açılan bir ışığa dönüşebilir. Ankara’nın mesajı açıktır: Ahıska Türklerinin anavatana dönüşü, yeni bir rekabet değil, Didgori ruhunun günümüzde yeniden barışçıl bir şekilde yorumlanmasıdır. Ahıska Türkleri tarafından bu yaklaşım, doğrudan karşılık buldu. Ahıska Türkleri Vatan Cemiyeti Başkanı Cavit Aliyev ve Dünya Ahıskalı Türkler Birliği (DATÜB) Başkanı Ziyatdin Kassanov, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür mektuplarını ilettiler.
Ahıska Türkleri Vatan Cemiyeti Başkanı Cavit Aliyev, 13 Ağustos 2025 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiği mektupta:
Gürcistan Cumhurbaşkanı ile yapılan görüşmede Ahıska Türklerinin dönüş meselesinin gündeme alınmasını “tarihe not düşülecek bir gün” olarak nitelendirdi. Aliyev, Erdoğan’ın mazlumların yanında yer alan liderliğini övdü ve bu adımın yalnızca Türkler için değil, “tüm dünya halkları nezdinde takdirle karşılandığını” belirtti. Ahıska Türklerinin 80 yılı aşkın süredir farklı ülkelerde sürgün damgasıyla yaşadığını hatırlatan Aliyev, “sürgün” ifadesinin kaldırılması ve güvenli dönüş sürecinin başlatılması yönünde Erdoğan’ın kararlı tavrına teşekkür etti.
Dünya Ahıskalı Türkler Birliği (DATÜB) Başkanı Ziyatdin Kassanov, Mektupta Erdoğan için:
“Bizler için sadece bir lider değil; aynı zamanda bir umut, sığınak ve yol göstericisiniz.”
“Gürcistan Cumhurbaşkanı ile yaptığınız görüşmede, Ahıskalı Türklerin yıllardır süregelen vatana dönüş talebini güçlü bir şekilde gündeme getirerek… bizleri gönülden onurlandırdınız.”
“Türkiye Cumhuriyeti'nin engin şefkati… sayesinde bugün yeniden umutla yarınlara bakabilmekteyiz.”
Diaspora temsilcilerinin bu ortak tutumu ve Türkiye’nin Ahıska Türklerinin vatana dönüşünü kararlılıkla desteklemesi, memleketine dönmek isteyen soydaşlarımıza yeni umutlar vadediyor. Tüm eleştiriler, tartışmalar ve siyasi hesapların ötesinde, Ankara–Tiflis hattında şekillenen bu yeni süreç, Gürcistan halkına güvenli bir gelecek, Ahıska Türklerine ise memleketlerine dönüş umudu sunuyor. Erdoğan’ın liderliğinde dillendirilen bu vizyon, Didgori’nin tarihi çağrışımlarını aşarak, iki halk için ortak bir istikrar ve barış hikayesine dönüşüyor.