Belçika'nın başkenti Brüksel'de Yunus Emre Enstitüsü ve Uluslararası Demokratlar Birliği ortaklığında düzenlenen program ile Ahıska Sürgünü, 81. yılında anıldı.

Uluslararası Demokratlar Birliği (UID) Belçika Başkanı Yusuf Taşpınar, Ahıska Sürgünü'nde hayatını kaybeden yaklaşık 17 bin kişiyi anarak, “Unutmamalı, unutturmamalıyız.” dedi.

Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Brüksel Koordinatörü Ayşenur Apaydın ise Ahıska Sürgünü’nün insanlık tarihindeki en ağır zorunlu göçlerden biri olduğunu vurguladı. Apaydın, "Unutulan zulüm tekrar eder, hatırlanan zulüm ise insanlığı uyandırır." ifadesini kullandı.

Programın moderatörlüğünü üstlenen Sevda Bağator, panelist Saadet Atalay, Ahmed Aslanov, Nazlıcan Kavukcu ve Firuze Eroğlu'nu takdim etti.

Ukrayna Ahıska Türkleri Vatan Cemiyeti Avrupa Temsilcisi Ahmed Aslanov, “İçimizdeki Türk-İslam ruhu yaşadıkça Ahıska’dan bizi silemezler.” diyerek Ahıska'da yok edilmeye çalışılmış Türk-İslam medeniyetinden bahsetti. Aslanov Ahıska'nın kaderini bu yönüyle Gazze'nin, Ürümçi’nin ve Gırnata’nın kaderine benzeterek Ahıska'nın acısının sadece sürgünle sınırlı kalmadığını söyledi. Konuşmasının sonunda Ahıska Türklerin Uluslararası platformlarda yürüttüğü vatan davası hakkında bilgi veren Aslanov, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek için teşekkür etti.

BİRLİKTE ÇALIŞMA ÇAĞRISI

Dünya Ahıska ve Ardahanlılar Derneği (DÜARDER) Başkanı Saadet Atalay da memleket bilincini çocukluğundan itibaren taşıdığını, Ardahan ile Ahıska'yı, kurduğu dernekle birleştirdiğini dile getirdi.

Kazakistan ve Kırgızistan'da Ahıska Türklerinin yaşadığı köyleri ziyaret ettiğini belirten Atalay, onların dinlerine, örf ve adetlerine sahip çıktıklarını gördüğünü ve bundan çok etkilendiğini söyledi. Atalay, "Bu lokomotif yola çıktı ve durmayacak." diyerek, birlikte neler yapılabileceği üzerine düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Nazlıcan Kavukcu ise konuşmasında Ahıska'da yaşanan acıların hem toprağın insanlarında hem konunun bilincine vakıf bireylerde hâlâ çok taze olduğuna dikkat çekerek, sürgüne giden süreci tarihsel arka planıyla birlikte anlattı.

Bölge halkının, Osmanlı hakimiyetinde huzur içinde yaşarken Osmanlı'nın güç kaybetmeye başladığı dönemde Çarlık Rusya'sının asimilasyon politikalarına maruz kaldığını belirten Kavukcu, Moskova ve Kars anlaşmalarıyla bölgenin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları dışında kaldığını ve Sovyet döneminde daha da sert politikalara maruz bırakıldığını ifade etti.

MAĞDURLAR İÇİN GERİ DÖNÜŞ VE VATANDAŞLIK ÇAĞRISI

Öte yandan Uluslararası Hukuk Uzmanı Firuze Eroğlu, sürgünün insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek mağdurlara geri dönüş ve vatandaşlık hakkının verilmesi çağrısında bulundu.

Programa farklı bir atmosfer katan Ahıska Türklerinin milli kıyafetlerini giymiş ve protokolü girişte karşılayan gençlerin kıyafetleri ve yine giriş koridoru boyunca resim sergisi de büyük ilgi gördü. Programa katılanlara Ahıska Türkleri üzerine hazırlanmış broşürler ve Ahıska Sürgünü temalı anahtarlıklar hediye edildi. Program, bölgenin yöresel lezzetlerinin ikramıyla sona erdi.