azadzanavli @ hotmail.com

 “Var mı beni içinizde tanıyan?

Yaşanmadan çözülmeyen sır benim…

Kalmasa da şöhretimi duymayan,

Kimliğimi tarif etmek zor benim...”

Ecdâdın “ÂH MİNEL AŞK” dediği “AŞK”ı, “TEK HECE” isimli şiirinin ilk kıtasında böyle tarif ediyor Cemal Safi. Tarih boyunca herkes “AŞK”ı kendi hâl ilmine göre tarif etmiştir.

Ömer Tuğrul İNANCER “DİNLE NEYDEN” isimli kitabında “AŞK”ın kelime manasını şöyle izah eder: “Aşk, kelime olarak; Hindistan’da yetişen ve adına ‘aşaka’ denen bir sarmaşık cinsinden türemiştir. Aslı ‘ışk’tır (Fuzuli’nin şiirinde olduğu gibi: ‘Işk imiş her ne var âlemde, İlim bir kîl-ü kâl imiş ancak’), Türkçe söyleyişte aşk olarak telaffuz edilir. Her sarmaşık cinsinde sarıldığı ağaç gövdesinden istifade etme ve ondan gıdalanma tabiatı vardır. Fakat aşaka sarmaşığı, sarıldığı ağacı beş-altı sene içinde emerek tamamen yok eder ve onun yerine kendi kaim olur. Aşk, âşıkı sarar, yok eder âşıkın yerine, aşk kaimdir. Artık âşıktan söz edilmez, konuşulan sadece aşktır.”

Tabii ki “AŞK” denince ilk akla gelen isim HZ. MEVLANA ve FUZULİ’dir. Hz. Pîr’e: aşk nedir? diye sormuşlar O ise: “-BEN OLDA BİL” diye mukabelede bulunmuştur. Ve yine Hz. Mevlana: “AŞKSIZ OLMA Kİ, ÖLÜ OLMAYASIN. AŞKTA ÖL Kİ, DİRİ KALASIN” diyerek hakiki âşıkların ölmeyeceğini vurgulamıştır. Nitekim:

“İşitin ey yarenler! Işk bir güneşe benzer,

Aşkı olmayan kişi misal-i taşa benzer.

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter,

Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer” diyen Yunus, başka şiirinde ise şöyle devam ediyor:

“Yunus öldü deyu sala verirler,

Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez” diyerek hakiki âşıkların hay, diri olduklarını bildiriyor…

Hani pişmek, yanmaktır ya… Hz. Mevlana bu hakikati: “ÖMRÜMÜN MAHSULÜ ÜÇ SÖZDÜR HEMAN, /  HAMDIM, PİŞTİM VE YANDIM EL’AMAN” diye dile getirirken Fuzuli ise: “YÂ RAB BELA-YI AŞK İLE KIL ÂŞÎNA BENİ, / BİR DEM BELA-YI AŞKTAN KILMA CÜDÂ BENİ” diyerek dua etmektedir. Demek ki; ilme “KÎL-Ü KÂL” diye bilmemiz için önce Fuzuli olup Aşk ateşiyle kavrulmamız lazım…

Leyla’ya, “AŞKTA SEN Mİ BÜYÜKSÜN YOKSA MECNUN MU?” diye sormuşlar. Leyla, “TABİİ Kİ BEN BÜYÜĞÜM” demiş.  “ÇÜNKÜ MECNUN AŞKINI DİLE DÜŞÜRDÜ, FÂŞ ETTİ, BEN İSE KİMSEYE SÖYLEMEDİM, SAKLADIM!” Bu sözden ibret almış olsa gerek ki, Fuzuli bir başka şiirinde şöyle diyor:

“Aşıkam dersen hiç bela-yı aşk’tan âh eyleme,

Âh edip ağyarı esrarından agâh eyleme…”

İranlı bir şair; “AŞK’A UÇARSAN KANADIN YANAR” demiş, Hz. Mevlana cevaben; “AŞKA UÇMAYAN KANAT NEYE YARAR” diye mukabelede bulunmuş…

Ve “HİTAMUHU MİSK KABİLİNDEN” son olarak “AŞK”la ilgili şu vecizelerle bitirelim:

Ya Rab! “Lisanı ağızda olan değil, lisanı gönülde olanlara yâr et bizi.

Tebessümü simasında olan değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi.

Aşkı tende sanana değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi…”

_______________________________________________

“Mende Mecnun’dan füzûn âşıklık isti'dâdı var,

Âşık-i sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var…”

_____________________________________________

“Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su,

Kim bu denlü tutuşan odlara kılmaz çâre su…”

_____________________________________________

“Bekle dost kapısın sadık dost isen,

Gönüller tamir et ehli dil isen.

 Sevda sahrasında Mecnun değilsen,

 Ne Leyla'yı çağır, ne çölü incit…”

__________________________________________

“Mecnun, Leyla hâlâ masalsa,

Yürekler zehir, diller balsa.

Güller solgun, dikenler bolsa,

Gönüller her gelene yolsa.

Kahrolur Leyla ile Mecnun,

Aşk’ın ayaklar altına düştüğünü duysa…”