azadzanavli @ hotmail.com

Kasım ayı itibarıyla “14 Kasım 1944 Ahıska Sürgünü”nün 75. sene-yi devriyesini idrâk ediyoruz. Türk olmanın bedeli diye ifade edebileceğimiz “Ahıskalı Türklerin Kasım Sürgünü” artık 75 yaşında.

Ahıskalı Türkler Kafkasya halklarından birini teşkil etmektedir. Nitekim eski dönemlerden itibaren Türklerin Kafkasya’ya yönelik akınlarının olduğu bilinen bir gerçektir. Türklerin yerleştikleri bölgelerden birisini şimdiki Gürcistan sınırları içerisinde bulunan Ahıska bölgesidir. 482 yılına ait bir kaynakta “Ak-Eska” olarak geçen Ahıska ismi, Türklerin şaheserlerinden sayılan Kitâb-ı Dede Korkut’ta “Ak-Sika” veya “Ak-Saka”  şeklinde geçmekte ve “Ak-Kale” anlamına gelmektedir.  Bu ismin “Saka”larla da irtibatlı olabileceği kuvvetle muhtemeldir.

Ahıskalı Türkler, Anadolu Türklüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Adigön, Ahıska, Aspinza, Ahılkelek, Bogdanovka, Azgur ve Hırtız gibi önemli yerleşim birimleri ile 200’den fazla köyün merkezi olan Ahıska, Posof Türkgözü sınırına 15 km. mesafede yer almaktadır. Bölge’de 1268’den 1578’e kadar Anadolu’nun en uzun beyliği olan “Kıpçak Atabegler Hükûmeti” tam 310 yıl hüküm sürmüştür. Ahıska Atabekleri İlhanlı yönetimini takiben, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî Türk devletlerine bağlı olmuşlardır. Bu durum Osmanlı’nın 1578’de Safevî kuvvetlerini Çıldır savaşında yenmesine kadar devam etmiştir.

Ahıska Bölgesi 1578’de Lala Mustafa Paşa tarafından Osmanlı topraklarına ilhâk edilmiştir. 1578’den 1828 Rus işgaline kadar Anadolu Türklüğünün ayrılmaz bir parçası olan Ahıska, 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sonrası imzalanan “Edirne Antlaşması”yla Çarlık Rusyası’na terk edilmiştir. Bu da İstanbul’un kilidi, Anadolu’nun eşiği ve ilmin beşiği olan Ahıska ve Ahıskalılar için meşakkatli günlerin başlangıcı anlamına geliyordu. Nitekim Ahıska’nın kilit konumunu Ahıskalı âşıklardan Gülali Hoca şöyle dile getirmektedir:

“Ahıska,  gül idi gitti,

Bir ehl-i dîl idi, gitti…

Söyleyin Sultan Mahmud’a,

İstanbul kilidi gitti…”

Ahıskalılar Osmanlı idaresi altında huzur içinde yaşarken, bölgenin 1829’da Çar Rusya’sına bırakılmasıyla sıkıntılı günler hiç eksik olmamış hatta giderek artmıştır. Zira zamanla Anadolu’ya göçler de bu dönemde başlamıştır.

Ahıskalıların Çarlık Rusyası işgalinde geçen 90 yıllık (1828-1918) hayatı, zulümlerle doludur. Bu baskı ve zulümler 25 Şubat 1921’de Sovyetler Birliği’ne katılan Sovyet Gürcistan’ı döneminde de devam etmiştir. Dolayısıyla Ahıskalılar hem Rus, hem de Gürcü mezalimi ile karşı karşıya kalmış, Türk ve Müslüman olarak yaşamanın bedelini ağır bir şekilde ödemişlerdir. Nitekim XX. yüzyıla gelindiğinde ise bu zulümler farklı bir boyut kazanmıştır.

XX. yüzyıl insanlık tarihinin en kanlı asırlarından biri olmuştur. Daha asrın başında vukû bulan Birinci Dünya savaşı ve akabinde baş veren isyanlar neticesinde milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bolşevik Devrimi ile başlayan vahşet, yeni kurulan Sovyetler Birliği’nin geneline yayılmış ve Sovyet lideri Stalin’in iktidara geçmesiyle yerini “sürgünlere, kırımlara, kıyımlara ve göç” gibi tarifi imkânsız felaketlere bırakmıştır. Bu dönemde binlerle insan yurdundan, yuvasından sürülmüştür. Ne yazık ki, bu sürgünlerden “Ahıska Bölgesi ve Ahıskalı Türklerde” nasibini almıştır. Şöyle ki; II. Dünya Savası yıllarına kadar askere alınmayan Ahıskalılar, Sovyetlerin Almanya karşısında zor duruma düşmesiyle Sovyet Rejim onlardan da 40.000 civarında kişiyi cepheye sevk edilmiştir. Geride kalanlar ise yaşadıkları bölgenin merkezle ulaşımı geliştirmek için Borcom Demiryolu inşaatında çalıştırılmıştır. 1944’de Borcom’dan Vale’ye yapılan 70 km. uzunluğundaki demiryolu yapımında binlerce Ahıskalı Türk kötü koşullar sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Bütün bunlara rağmen Stalin’in emriyle vatanlarından zorla sürülmek gibi en acı işkenceye maruz kalmışlar ve 14 Kasım 1944’de yaklaşık 120 bin Ahıskalı Türk, yıllarca yaşadıkları anayurtlarını iki saat içerisinde terk etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Zira Ahıskalılar, “birkaç gün içinde geri döndürüleceksiniz” yalanıyla sürülmüşlerdir. Milli şairimiz Mircevat AHISKALI bu hüzünlü tabloyu şöyle tasvir eder:

“Sürgünlerden sürgünlere sürülen,

Çınar iken kara yere serilen,

Buğday gibi yeryüzüne serpilen,

Garip benim, yanan benim, kan benim,

On binlerce ölen masum can benim…”

Ahıskalı Türkler ilk olarak Ahıska’dan Orta Asya’nın üç ülkesine Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a sürgün edilmişlerdir. 1944’den-1956’ya kadar tam 12 yıl, polis nezaretinde “Açık Hava Hapishanesi” diye ifade edebileceğimiz zor koşullarda yaşam sürmüşlerdir. Hatta o kadar ki, bir köyden başka köye akraba ziyaretine gitmek dahi polis izniyle olmuştur. 1957’den sonra ise bir kısım Ahıskalı Türk, Orta Asya’dan Azerbaycan’a göç etmişlerdir.

Bu sürgün yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin de kara sayfasıdır diyebiliriz. Bununla beraber Sovyet Rejimi’nde sürgün hayatı geçiren Ahıskalılar hep dışlanmışlar, üçüncü sınıf statüsünde yaşam mücadelesi vermişlerdir. Bütün baskılara, haksızlıklara rağmen Ahıskalı Türkler “dil, din, kültür ve geleneklerini” bırakmamışlar, “Türklüklerini, örf-adet, gelenek ve göreneklerini” korumuşlar ve hâlâ da korumaya devam etmektedirler. Hatta Türk olduklarını her yerde duyurmak için pasaportlarında Millet hanesine “Türk” diye yazdırmışlardır.

Stalin sonrası SSCB’de bir takım değişiklikler gerçekleşmiş ve “Komünist Parti’nin XX. Kongresi”nden sonra Stalin’in sürgün ettiği Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk gibi Kafkasya halkları, ana yurtlarına dönme izni almışlardır. Fakat Kırımlı Türklerle, Ahıskalı Türklere dönüş izni çıkmadığı gibi eski vatanlarını ziyaret etmeleri de yasaklanmış, hatta ellerinden alınan malları bile iade edilmemiştir. Çünkü Kırım ve Ahıska Bölgeleri Sovyetler için “yüksek stratejik” öneme sahip olduğu için kesinlikle Türklerden uzak tutulmak istenmiştir.

1989’a gelindiğinde ise “İkinci Büyük Sürgün” diyebileceğimiz Özbekistan/Fergana olayı yaşanmış ve bu kışkırtma neticesinde kardeş kardeşin canına kıymıştır. Bu hadise sonucu yüzlerde Ahıskalı Türk şehit edilmiştir. Aynı zamanda yüzlerce evin yağmalanarak yakıldığı, resmi binaların kundaklandığı Fergana vilayetinden 13.000 Ahıskalı tahliye edilmiştir.

Fergana hadisesi dünya kamuoyunun dikkatini celp etmiştir. Zira bütün haber ajansları Ahıskalılardan “Meshetler” diye bahsetmekteydi. Ne hazindir ki Türk gazeteleri de Ahıskalılardan “Meshetler” veya “Misketler” diye bahsetmekte ve Ahıskalıların kim olduklarını bilmedikleri için yanlış bilgiler vermekteydiler. Fergana’da meydana gelen olaylarda yüzlerce, binlerce ev, hatta köyler yakılıp yıkılmıştır.

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte, Kırım da “Özerk Cumhuriyet” statüsünü kazanmıştır. Netice itibariyle Kırımlı Türklere de vatanlarına geri dönme izni verilmiş, fakat Ahıskalı Türkler bu haktan mahrum bırakılmışlardır. Bugün Amerika dâhil dünyanın 9 ülkesinde dağınık bir şekilde yaşam mücadelesi vermektedirler.

Netice olarak Ahıskalı Türklerin ülkelere göre bu günkü dağılımını ve tahmini rakamlarını şu şekilde verebiliriz:

Azerbaycan:

90.000 ila 110.000 kişi

Kazakistan:

150.000 ila 170.000 kişi

Özbekistan:

20.000 ila 25.000 kişi

Kırgızistan:

45.000 ila 50.000 kişi

Ukrayna:

10.000 ila 15.000 kişi

Rusya Federasyonu:

70.000 ila 90.000 kişi

Türkiye:

40.000 ila 60.000 kişi

Amerika Birleşik Devletleri:

13.000 ila 15.000 kişi

Gürcistan:

700 ila 1000 kişi

Evet, 75 yıl önce giden kara tren hâlâ dönmedi…

Hâlâ dönmeyen tren…

Hâlâ kanayan yara…

Hâlâ duymayan insanlık…